Devil May Cry (PS3) – İnceleme

tarafından
247
Devil May Cry (PS3) – İnceleme

Şeytanları ağlatmaya geldik. Nereden başlayalım?

Çok değil, daha 2010 yılında, Tokyo Game Show sırasında duyurulmuştu yeni Devil May Cry oyunu. Ah, yoksa DmC mi demeliydim, neyse… Artık durma noktasında gelen Devil May Cry serüveni için yeni bir başlangıç, yeni bir kan anlamı taşıyordu bu oyun. Dolayısıyla seriyi yeniden başlatmak gibi önemli bir görev üstlenecekti. Hem serinin takipçileri için, hem de seriyi bu oyun sayesinde ilk kez tanıyacak olanlar için iyi bir izlenim bırakmak şarttı. Zira beğenilirse, serinin fanları da DmC ile yeniden Devil May Cry serisine destek verecekti. Yok, beğenilmez ise, elde olan Devil May Cry oyuncularını kaybedeceği gibi, seriye adım atma ihtimali bulunan yepyeni oyuncuların da önünü tıkayacaktı Capcom…

Uzun uzun gitmeyeceğim, kısa tutacağım bu hikayeyi. Oyunun yayınlanan ilk video ve görüntüleri, serinin hayranları tarafından büyük eleştiriler almıştı. Zira karizmatik Dante gitmiş, yerine emo görünümlü bir genç gelmişti. Eh, reboot oyunu olduğuna göre, Dante’nin de daha genç ve çelimsiz görünmesi normaldi, ama ne çelimsiz(!) Bu ilk tepkiler karşısında şaşkın olan Capcom yetkilileri, verdikleri karardan dönmedi, ancak oyuncuların istekleri doğrultusunda birkaç makyaj yaparak yeni karaktere son halini verdi. Geliştirici ekip koltuğunda Ninja Theory’nin olması, dövüş mekanikleri ve oynanışın da sağlam olacağını gösteriyordu zaten. Eh, dedik ya seriyi yeniden başlatacağı için bu oyun çok önemliydi diye… Capcom da bu önemli işi Ninja Theory’ye vererek çok yerinde bir karara imza atmış.

Yıllar evvel oynadığım Devil May Cry 3 bana fazlasıyla zor gelmişti (PC’de oynamıştım, belki şimdi oynasam o kadar zorlanmam), ardından gelen Devil May Cry 4 de bir süre sonra kendini tekrar eden, özel yanları pek olmayan bir oyundu, ama bu yeni DmC’de bir şeyler fazlasıyla iyi, inanın! İlk başta oluşturulan olumsuz hava gerçekten gereksizdi. Son yıllarda çıkmış en iyi Devil May Cry oyunuyla karşı karşıyayız. Yoksa hala oynamadınız mı? O halde size oyun hakkında görüşlerimi bildirmek isterim. Ha oynadınız? Olsun, tecrübelerimi paylaşmak isterim yine de. Buyrun hadi.

Şeytan avcısı Dante

Bir aksiyon hack n slash oyunu olarak çok güzel bir hikayesi var DmC’nin. Seriye bu oyunla ilk kez adım atan oyuncuları ele alalım. Yapım, daha ilk dakikasından itibaren başarılı bir hikaye anlatımı sunuyor. Geçmişe dönüş yapılan sahnelerle neyin ne olduğunu görüyor, konuştuğumuz her karakterden de bir bir bilgiler alıyoruz. Tüm bunlar bir araya toplandığında, geçmişe dair pek bir şey hatırlamayan Dante’nin zihni tazeleniyor ve böylelikle yapması gerekenlere yönelik daha net adımlar atabiliyor. Tabii kardeşi Vergil ile birlikte. Bir de kız arkadaşı Kat var. Çocuk yaşlarda şeytanlarla tanışan bu kız, daha sonra Vergil, yani Dante’nin kardeşiyle tanışıyor ve birlikte hareket ederek şeytanlara karşı savaşmaya yemin ediyor. Peki… Biraz fazla öne geldim gibi. Geriye gideyim şimdi.

devil-may-cry-4-wallpaper-wp20080222_3

Şeytanlar ve melekler arasında süren savaşlar sırasında, Mundus isimli çok güçlü bir şeytanın yardımcısı olan Sparda, güzelliğiyle onu büyüleyen melek Eva’ya aşık olur. Ancak iyi ve kötü, karanlık ve aydınlığın bir araya gelmesi kabul edilir bir şey değildir. Yine de buna aldırmazlar. Bu aşkın sonucunda Dante ve Virgil adında yarı şeytan-yarı melek iki erkek çocukları olur. Mundus bu yaşananlardan hiç hoşnut olmadığı için Sparda’nın sadakatsiz davranışını Eva’nın ölümüyle cezalandırır. Asıl ceza ise, çocuklarından ve sevdiğinden ayrı kalan Sparda’nın sonsuza kadar Mundus’un elinden çekeceği acılardır. Belki de sonsuza kadar sürmesi gerekmiyordur, hı?

Limbo: Gerçek, sadece onu ilgilendirenlere görünür DmC, Limbo isimli alternatif bir şehirde geçiyor. Görünüşte teknolojinin tüm nimetlerinden yararlanan, her imkanı sunan ve bununla birlikte tüm dünyayla güçlü bağlantıları olan bu şehir, aslında şeytanlar tarafından kontrol edilmekte, yapılan her çalışmayla insanların beyinleri yıkanmaktadır. Gidilen bir alışveriş merkezi, aslında bir zindan. İçilen bir içecek, aslında şeytani bir sıvıdan başka bir şey değil. Bunu insanlar göremiyor ve dolayısıyla her şeyden habersizler. Gününü gün eden, her gece kızlarla takılan Dante’nin ise, hızlı geçen bir gecenin sabahında Kat tarafından kapısı çalınıyor ve görme işlemi başlıyor. Amacımız, Vergil ve Kat ile birlikte hareket ederek, şeytan ordularını dünya üzerinden temizlemek. Ama dedik ya, Limbo’yu ve şeytanları sadece belirli kişiler görüyor diye… İşte bunun sıkıntı oluşturan ciddi bir yanı da var. Normal insanlar, Dante ve diğerlerini, suç işleyen teröristler olarak görüyor. Daha doğrusu dünyanın en büyük medya ağının yönetiminde de insan görünümlü şeytanlar yer aldığı için, televizyon gibi bir aracı kullanarak da Dante’yi durdurmayı hedefliyorlar. Acaba başarabilirler mi?

Kesip biçme işlemleri

İlk dakikadan itibaren oyunda bir cool’luk hakim (Demek bu kelimeyi ben de kullanacakmışım günün birinde). Anadan doğma çıplak olarak kontrol altına aldığımız Dante, ufaktan ufaktan giyinmeye başlıyor ve silahlarını da alarak hazır hale geliyor. Arada gerçekleşen espriler de işin tuzu biberi oluyor. Detay vermiyorum, bu tip şeyleri oyunda görerek öğrenmeniz daha iyi. Dante, bu oyunda hem var olan gücünü en iyi şekilde kullanmayı öğreniyor, hem de tamamladığı görevler, alt ettiği düşmanlar sonucunda da yeni güçler ve silahlar kazanıyor. Tabii her şeyin ekip işi olduğunu unutmamak gerekiyor. Limbo’ya adım attığımızda, genellikle normal dünyada olan Kat’ten sesli komutlar alıyoruz. Olaylar hakkında bizi bilgilendiriyor, biz de ona göre hareket ediyoruz. Amacımızın şeytan ordusunu temizlemek olduğunu söylemiştim, ancak bunun için en baştaki ismi, yani Mundus’u ortadan kaldırmak lazım. Bu da kademeli bir ilerleyişle söz konusu. Yani Mundus’a güç veren, onun eli ayağı olan ve ondan doğal olarak daha güçsüz iblisleri bir bir öldürmeliyiz. Böylece güç kaynakları yavaş yavaş tükenecek. Ha bu yapılanların farkında değil mi o? Tabii ki farkında. O halde acele etmekte yarar var.

3083154509_f380ed98f4_z

DmC, temposu çok yüksek bir oyun. Arka planda çalan müzikler de bu tempoyu devamlı yüksek tutmayı biliyor. Bir ara sokakta, cadde ortasında, su altında veya yıkık dökük bir binada onlarca şeytanla baş etmemiz gerekiyor. İlerledikçe daha farklı yaratık çeşitleri karşılıyor bizi ve bazı bölümlerin sonlarında da Mundus’a giden yolun üzerinde olan boss’lar karşılıyor bizi. Hepsinin zayıf noktaları var, birçok oyunda olduğu gibi. Bunları bulduğunuzda, biraz da sabırla rahatlıkla hadlerini bildirebiliyorsunuz. Ancak bir kerede ölmüyorlar genellikle, en az 2-3 kere kan barları doluyor ve sizi daha da kışkırtmaya çalışıyorlar. Bu türde bir oyun için yapay zeka, neredeyse tam kıvamında olmuş. Kamera açıları da zaman zaman sorun çıkarmasa, neredeyse hiçbir sıkıntı kalmıyor geriye.

Yaratık öldürdükçe hem sağlık barımızı doldurabiliyoruz, hem yeni tecrübeler elde ediyoruz, hem de para kazanıyoruz. Peki bunlar ne anlama geliyor, kısa kısa açıklayalım şimdi.

Kazandığımız paralarla sağlık paketi ve hayata geri dönüş hakkı gibi unsurlar satın alabiliyoruz. Eğer sağlık barımız biterse, Game Over yazısı süslüyor ekranları ve geriye dönüş paketimiz yoksa, bölüme baştan başlamamız söz konusu olabiliyor. Ancak bölümün başlarında veya boss arenası gibi yerlerindeyseniz, ölürseniz geriye dönüş paketinizi boş yere harcamayın. Game Over yazdıktan sonra devam dediğinizde kaldığınız yerden oynuyorsunuz zaten. Ha bir de, bölümler ilerledikçe, aldığınız eşyaların da fiyatı artıyor. Örnek veriyorum, mesela ilk bölümde bir sağlık paketi 100 altın ise, beşinci bölümde o fiyatın 500 olduğunu görebiliyoruz.

Tecrübe puanları ise, bize yeni yetenekler olarak dönüyor. Mermileri hiç bitmeyen silah ve pompalı tüfek, kılıçlar, keskin bıçaklar, devasa baltalar ve dahasına sahibiz. Hepsini kullanmak için farklı saldırı yöntemleri edinebiliyoruz. Havada asılı kalarak düşman pataklamak, akabinde yere inip bu kombolara tamamlayıcı hamleler eklemek, hem fazlaca puan, hem de görsel şölen anlamına geliyor. Select tuşuna basarak geleceğiniz gelişim menüsünde, birçok farklı saldırı çeşidi ve bunların nasıl yapıldığına dair bilgiler yer alıyor.

Game-Devil-May-Cry-480x640

Ufak detaylar

Her bölümde, Limbo’ya hapsolmuş ruhlar ve açılmayı bekleyen kilitli kapılar bulunuyor. Bunlarla uğraşmak zorunda değilsiniz, ama yaptığınızda hem tecrübe, hem de para kazanıyorsunuz. Genelde kuytu noktalarda bulunan ruhlara hamle yaptığınızda, bir süre sonra serbest kalıyorlar. Kilitli kapılar için ise, önce anahtarı bulmanız gerekiyor. Bulup da içeri girdiğinizde, size belirli bir süre veriliyor ve saldıran tüm düşmanları öldürmeniz isteniyor mesela. Bu tip bölümleri tekrar tekrar oynayarak daha fazla para kazanabiliyorsunuz.

Etkileyici bölümler

Oyunda Epic Games’in Unreal 3 motorunun modifiye bir versiyonu kullanılmış. Özellikle ana karakterlerin tasarımları güzel olmuş. Çevreye baktığımızda ince detaylar konusunda pek çalışma yok, ancak bunun üzerinde durulduğunu düşünmüyorum. Yapımcılar, bölüm tasarımlarında harika bir çizgi izlemiş. Oyundaki gerçek şehrin tasarımı fena değil, ama Limbo’ya geçiş yapınca, hele zihinde yolculuk yaptığımızda gördüklerimiz gerçekten çok etkileyici. Su altında ters dönmüş bir şehirde hareket etmek harikaydı. Şeytanların geldiğini haber verircesine binaların sallanarak şekil değiştirmesi, sokaklardaki ışık ve varillerin garip hallere bürünmesi görülmeye değer. Gerçek zamanlı çevre değişimleri gayet hoş olmuş.

Sonuç

Sonuca gelecek olursam, son yıllarda oynadığım en iyi Devil May Cry oyunu olmuş DmC. Dövüş mekaniğinden bölüm tasarımlarına, akıcı hikaye yapısından karakterlerine kadar her şey çok güzel. Bitmek bilmeyen aksiyon, müzikler ve gelişim sistemi, bir an olsun boş durmanıza imkan vermiyor. Ha kötü tarafı nedir derseniz, kamera açılarının bazen zıvanadan çıktığı bir gerçek. Hele bir boss kapışmasındaysanız ve böyle bir şey başınıza geliyorsa, sinirinizi bozabiliyor. Bunun dışında eksi bir tarafına denk gelmedim.

Aksiyon hack n slash severlerin, özellikle Devil May Cry serisi takipçilerinin kaçırmaması gereken bir oyun! Tebrikler Ninja Theory.